top of page

KARAR İNCELEMESİ | HAKSIZ İHTİYATİ HACİZDEN KAYNAKLI MANEVİ TAZMİNAT İSTEMİ

Ercan Şirinoğlu


I. Kararın Künyesi ve Karara Konu Olayın Özeti

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi E:2015/8259, K: 2016/7394 Tarih: 02.06.2016 (www.kazanci.com)


Dava konusu haksız ihtiyati hacizden kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı kişi, çekin altındakinin imzanın kendisine ait olmadığını belirttiği, bu sebeple maaşına konulan ihtiyati haczin haksız olduğunu bu sebeple de bu haksız ihtiyati hacizden manevi anlamda zarar gördüğünü iddia ederek manevi tazminat isteminde bulunmuştur. Buna ek olarak İcra Hukuk Mahkemesindeki imzaya itiraz davasında senetteki imzaların davacıya ait olmadığının sonradan belirlenmiş olması yapılan haczin haksız olduğunu göstermemektedir. Ayrıca davalı taraf kendisinden önceki cirodaki imzanın sahteliğini araştırmakla mükellef değildir. Dolayısıyla davalı kendisinden önce atılan imzanın sahte olup olmadığını bilmesinin imkânının olmaması sebebi ile manevi tazminat davasında davanın reddinin savunmuştur. Buna rağmen yerel mahkeme manevi tazminat davasını kısmen kabul etmiş ve davacı tarafın kısmen de olsa manevi tazminat talepleri mahkeme heyeti tarafından kabul görmüştür. Ancak daha sonra bu durum davalı tarafından temyiz edilmiş ve Yargıtay 4.Hukuk Dairesi manevi tazminat isteminin haksız olmasından dolayı kararın bozulmasına karar vermiştir.


II. Tartışılması Gereken Usûlî Sorun veya Sorunlar

Yargıtay’ın ilgili kararında tartışılması gereken usûlî sorunlar haksız ihtiyati hacizden kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkin olarak karşı tarafın kusurlu olup olmamasının önemidir.


III. İlgili Hukukî Dayanaklar ve Dikkate Alınması Gereken İlgili Kanun Hükümleri

İcra ve İflas Kanunu md. 259/1, Türk Borçlar Kanunu md.49


IV. Kararın Kısa Değerlendirmesi

Bilindiği üzere, ihtiyati haciz kavramı, geçici bir hukuki koruma tedbiri olarak karşımıza çıkmaktadır. İhtiyati tedbir kavramından farklı olarak, ihtiyati haciz tedbirine başvurmamız için alacağın mevcut bir para alacağı olması veya müstakbel olacak bir para alacağına ilişkin olması gerekmektedir. İhtiyati hacizdeki amaç, borçlunun malvarlığına el konulmasını sağlamaktır. İhtiyati haciz yukarıda da belirtildiği üzere geçici bir hukuki koruma tedbiri olup, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunumuzun 257. Maddesinde düzenlenmektedir.


İhtiyati haciz için belli şartların varlığı kanunen aranmaktadır. Öncelikle şunu söylememiz gerekir ki, ihtiyati haciz ile ihtiyati tedbir birbirinden tamamen farklı olup, ihtiyati haciz İcra ve İflas Kanunumuzda düzenlenmişken, ihtiyati tedbir ise Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzda düzenlenmektedir. İkisinin en temel benzer yanı ise geçici hukuki koruma tedbiri olmasıdır. Bir alacağa ilişkin olarak ihtiyati haciz yoluna başvurmamız için alacağın bir para alacağı olmasının yanında borçlunun kötü niyetli olarak davranması (örn: yerleşim yeri bulunmaması) yani borçlunun mal kaçırma tehlikesinin bulunması gerekmektedir. İhtiyati haciz yargılamasında kesin ispat değil yaklaşık ispat aranmış ve tam olarak bir dava olmadığı, bir yargılama işi olduğunda öğretide bahsedilmektedir.[1]Bu sebeple yargılama işi olması sebebi ile normal davalardaki ispat yükünden daha farklı bir ispat yükünün olduğunu belirtmek daha doğru olacaktır. İhtiyati haciz bir dilekçe ile mahkemeden istenebilir. İhtiyati haciz yargılamasında karşı taraf dinlenilmeden de ihtiyati haciz kararı verilebilmektedir. Bu durum, kişinin hukuki dinlenilme hakkını engellememektedir. Aslında burada kişinin hukuki dinlenilme hakkına kanun koyucu tarafından bir istisna getirildiğini kabul etme daha doğru olacaktır. İhtiyati haciz yargılamasında hâkim, karşı tarafın dinlenilmesinin ihtiyati haczin amacını bertaraf edeceğini düşünüyorsa karşı taraf-borçluyu dinlemeden de ihtiyati hacze karar verebilir. [2] Borçlunun – karşı tarafın ve aynı zamanda menfaati bulunan 3. Kişilerin bu karara karşı, kararı veren mahkemeye itiraz edebilecekleri kanunda düzenlenmektedir. Ancak yargılamanın başında, borçlunun dinlenilmiş olması durumunda mahkeme kararına karşı itiraz edemeyeceği öğretide kabul edilmektedir.


Yukarıda açıklanmış durumlar ile birlikte ihtiyati haciz konusunun ne kadar hassas ve üzerinde durulması gereken bir konu olduğunu görmüş bulunmaktayız. Tam olarak bir dava olmaması, bir yargılama işi olması ve bu sebeple de yaklaşık ispatın bulunduğu bu koruma tedbirinde karşı tarafın kötü niyetli davrandığının kanıtı ve tespiti mahkeme açısından dikkatle incelenmelidir. Bu incelemeye konu olan Yargıtay 4. Hukuk dairesi kararında davacının kendi malvarlığı aleyhine haksız olarak ihtiyati haciz konulması sebebi ile davalı taraftan manevi tazminat isteminde bulunmuştur. Gerçekten de 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunumuzun 259. Maddesine baktığımızda haksız olarak ihtiyati haciz koruma tedbirine başvuran kişinin, karşı tarafın uğramış olduğu tüm zararları karşılaması uygun görülmüştür. İlgili kanunun maddesinde “İhtiyati haciz istiyen alacaklı hacizde haksız çıktığı taktirde borçlunun ve üçüncü şahsın bu yüzden uğrayacakları bütün zararlardan mesul ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 96 ncı maddesinde yazılı teminatı vermeğe mecburdur” hükmü bulunmaktadır. Kanun maddesi çok açık bir şekilde karşı tarafın uğramış olduğu bütün zararlardan, haksız ihtiyati haciz önlemine başvuranın sorumlu olduğundan bahsetmektedir.


Davacı, davalı şirketin elindeki çekle ihtiyati haciz kararı aldığını ve maaşına bu karara binaen haciz konulduğunu, ancak çekteki imzanın kendisine ait olmadığını, bu durumun icra hukuk mahkemesinin kararı ile tespit edildiğini, ayrıca Cumhuriyet Başsavcılığı'na şikâyet dilekçesi verdiklerini belirterek haksız haciz sebebiyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi isteminde bulunmuştur. Davalı, alacağına karşılık olarak davaya konu çeki aldığını, çeki aldıklarında davacının imzasının mevcut olduğunu, bu sebeple imzanın davacıya ait olup olmadığını araştırmadıklarını, çeki başka bir şahsa ciro ettiklerini, imzanın davacı tarafından atılmadığını bilmelerine imkân bulunmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur. Davacı tarafın uğramış olduğu bir zararın mevcut olduğu açıktır. Maddi tazminat istemine ilişkin olarak değerlendirme yapacak olursak, karşı tarafın kusurlu olduğuna bakılmaksızın uğramış olduğu tüm zararın giderilmesi gerektiğini savunmamız mümkündür ancak somut olaya baktığımız zaman davacının manevi tazminat isteminde bulunduğunu görmekteyiz. Bu konuya ilişkin olarak doktrinde ağır basan görüş ise haksız olarak yapılan ihtiyati haciz işlemi için maddi tazminat isteminde bulunmak için kusur aranmaz iken, manevi tazminat isteminde bulunmamız için ise karşı tarafın kusurlu olması gerektiğidir.


2004 Sayılı İİK'nın 259/1. maddesinde, ihtiyati haczin haksız çıkması halinde, borçlunun ve üçüncü kişilerin bu yüzden uğradıkları bütün zararlardan alacaklının sorumlu olduğu düzenlenmiştir. İhtiyati haciz haksız ve bundan maddi zarar doğmuşsa, alacaklı kusurlu olmasa dahi, zarar görene maddi tazminat ödemekle yükümlüdür. Buna karşılık, haksız ihtiyati haciz kararı olan alacaklının kusursuz sorumluluğu sadece maddi tazminat bakımından geçerli olup, manevi tazminat yönünden BK'nın 49. maddesindeki koşulların oluşması gerekir.[3] Bu maddeye dayalı sorumluluk ise, kusura dayalıdır. Bu itibarla, alacaklının kötü niyetli veya iyi niyetli olup olmadığı da sonuca etkili olup, ağır olmasa da kusurlu olması da gerekmektedir.[4] Bir kişinin mallarını haksız yere haczettiren kişinin Türk Borçlar kanunu madde 49. Gereğince sorumlu olması gerektiğini ancak bu durumda karşı tarafın uğramış olduğu manevi zararları tazmin etmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Ayrıca Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin E.2015/9517, K.2016/11199 sayılı başka bir kararında “Buna karşılık, haksız ihtiyati haciz kararı alan alacaklının kusursuz sorumluluğu sadece maddi tazminat bakımından geçerli olup, manevi tazminat yönünden TBK 58, (BK’nın 49) maddesindeki koşulların oluşması gerekir.[5] Cümlesi bulunmaktadır.


İlgili ilk derece mahkemesi kararında bu husus atlanarak, davacının mallarının haksız yere ihtiyati hacze konu olması sebebi ile mahkemeden talep etmiş olduğu manevi tazminat isteminin kısmen kabul edildiğini görmekteyiz. Ancak davalının da yukarıda belirtmiş olduğumuz savunmasında bir kusuru olmadığını görmekte ve bu sebeple manevi tazminat istenemeyeceğini düşünmekteyiz. Ayrıca davalının, kendisinden önceki cirantanın attığı imzanın sıhhatini araştırma yükümlülüğü de yoktur. Bu sebepler gerekçe gösterilerek davacının manevi tazminat isteminin kısmen de olsa kabul edilmesinin hukuka aykırı bir karar olduğunu düşünerek Yargıtay 4. Hukuk Dairesi bu kararı bozmuştur.


Fikrimizce Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin vermiş olduğu bu karar son derece isabetlidir. Kanunun hem gai hem de lâfzî amacına uygun olarak yorumladığımızda da, kişinin haksız bir ihtiyati hacizden zarar gördüğünden bahisle manevi tazminat isteminde bulunabilmesi için karşı tarafın kusurlu olması gerekir. Kusurlu olmayan taraf için, manevi tazminata hükmedilmiş olması usul ve esas yönünden yasa ile uyuşmayacak ve bu karar haksız ve hukuka aykırı olacaktır. Ayrıca somut olayda, davalının kendisinden önceki cirantanın attığı imzanın sıhhatini araştırma yükümlülüğü olmadığı gibi, aynı zamanda İcra Hukuk Mahkemesindeki imzaya itiraz davasında senetteki imzaların davacıya ait olmadığının sonradan belirlenmiş olması yapılan haczin haksız olduğunu göstermez. Bu sebeple Yargıtay 4. Hukuk dairesinin vermiş olduğunu kararın isabetli olduğunu bildiriyor ve haksız şekilde ihtiyati haciz yapıldığı zaman manevi tazminat isteminde bulunabilmek için karşı tarafın mutlaka kusurlu olması gerektiği görüşüne katılıyoruz.

T.C.

YARGITAY

4. HUKUK DAİRESİ

E. 2015/8259 K. 2016/7394 T. 2.6.2016


• HAKSIZ İHTİYATİ HACİZ ( Yapılan Yargılama Sonucunda Çekin Altındaki İmzanın Davacının Elinin Ürünü Olmadığının Sonradan Tespit Edildiği/Davalının Kendisinden Önceki Cirantanın Attığı İmzanın Sıhhatini Araştırma Yükümlülüğü Bulunmadığı Atılan İmzanın Sahte Olduğunu Bilebilecek Durumda Olmadığı - Haksız İhtiyati Hacizden Kaynaklanan Manevi Tazminat İsteminin Reddi Gerektiği )


• MANEVİ TAZMİNAT DAVASI ( Haksız İhtiyati Hacizden Kaynaklanan - Davalının Kendisinden Önceki Cirantanın Attığı İmzanın Sıhhatini Araştırma Yükümlülüğü Bulunmadığı/Atılan İmzanın Sahte Olduğunu Bilebilecek Durumda Olmadığı ve Kötüniyetli Ve Kusurlu Olduğundan Bahsedilemeyeceğinden İstemin Reddine Karar Verilmesi Gerektiği )


• İMZAYA İTİRAZ ( İcra Hukuk Mahkemesindeki İmzaya İtiraz Davasında Senetteki İmzaların Davacıya Ait Olmadığının Sonradan Belirlenmiş Olmasının Yapılan Haczin Haksız Olduğunu Göstermeyeceği - Davalının Kötüniyetli ve Kusurlu Olduğundan Bahsedilemeyeceği/Manevi Tazminat Davası )


• CİRANTANIN İMZASININ SAHTE OLMASI ( Davalının Kendisinden Önceki Cirantanın Attığı İmzanın Sıhhatini Araştırma Yükümlülüğü Bulunmadığı - Davalının Atılan İmzanın Sahte Olduğunu Bilebilecek Durumda Olmadığı/Senetteki İmzaların Davacıya Ait Olmadığının Sonradan Belirlenmiş Olmasının Yapılan Haczin Haksız Olduğunu Göstermeyeceği )

2004/m.259/1


ÖZET : Dava, haksız ihtiyati hacizden kaynaklanan manevi tazminatın tahsili istemine ilişkindir. İcra Hukuk Mahkemesi dosyası ile yapılan yargılama sonucunda çekin altındaki imzanın davacının elinin ürünü olmadığı tespit edilmiştir. İcra Hukuk Mahkemesindeki imzaya itiraz davasında senetteki imzaların davacıya ait olmadığının sonradan belirlenmiş olması yapılan haczin haksız olduğunu göstermez. Ayrıca davalının, kendisinden önceki cirantanın attığı imzanın sıhhatini araştırma yükümlülüğü de yoktur. Dolayısıyla davalı, atılan imzanın sahte olduğunu bilebilecek durumda değildir. Şu halde, davalının kötüniyetli ve kusurlu olduğundan bahsedilemez. Bu sebeple mahkemece, manevi tazminat isteminin reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçe ile kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.


DAVA : Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 22.12.2014 gününde verilen dilekçeyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 26.3.2015 tarihli kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:


KARAR : Dava, haksız ihtiyati hacizden kaynaklanan manevi tazminatın tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.Davacı, davalı şirketin elindeki çekle ihtiyati haciz kararı aldığını ve maaşına bu karara binaen haciz konulduğunu, ancak çekteki imzanın kendisine ait olmadığını, bu durumun icra hukuk mahkemesinin kararı ile tespit edildiğini, ayrıca Cumhuriyet Başsavcılığı'na şikayet dilekçesi verdiklerini belirterek haksız haciz sebebiyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi isteminde bulunmuştur.Davalı, alacağına karşılık olarak davaya konu çeki aldığını, çeki aldıklarında davacının imzasının mevcut olduğunu, bu sebeple imzanın davacıya ait olup olmadığını araştırmadıklarını, çeki başka bir şahsa ciro ettiklerini, imzanın davacı tarafından atılmadığını bilmelerine imkan bulunmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, istemin kısmen kabulüne karar verilmiştir.2004 Sayılı İİK'nın 259/1. maddesinde, ihtiyati haczin haksız çıkması halinde, borçlunun ve üçüncü kişilerin bu yüzden uğradıkları bütün zararlardan alacaklının sorumlu olduğu düzenlenmiştir. İhtiyati haciz haksız ve bundan maddi zarar doğmuşsa, alacaklı kusurlu olmasa dahi, zarar görene maddi tazminat ödemekle yükümlüdür. Buna karşılık, haksız ihtiyati haciz kararı olan alacaklının kusursuz sorumluluğu sadece maddi tazminat bakımından geçerli olup, manevi tazminat yönünden BK'nın 49. maddesindeki koşulların oluşması gerekir. Bu maddeye dayalı sorumluluk ise, kusura dayalıdır. Bu itibarla, alacaklının kötüniyetli veya iyiniyetli olup olmadığı da sonuca etkili olup, ağır olmasa da kusurlu olması da gerekmektedir. ( Bkz. Prof. B. Kuru, İcra ve İflas Hukuku, Ankara, 1993, Cilt 3, Sh.2583 v.d ). Haksız yere bir kimsenin mallarının haczettirilmesi, o kimsenin ticari itibarına saldırı teşkil eden ve BK'nın 49. maddesi gereğince manevi tazminat ile sorumlu tutulmayı gerektiren bir davranıştır.


Somut olayda, 28.2.2014 tarihli çekin keşidecisinin dava dışı ... şirketi olduğu, lehdarının ise davacı ... Olduğu, çekin ciro yoluyla davalıya devredildiği anlaşılmaktadır. Davalı tarafça, çekin ödenmesi için muhatap bankaya ibraz edildiği, muhatap bankanın ödememesi üzerine davalının kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip başlattığı ve davacının çekin altındaki imzaya itiraz ettiği görülmektedir.


İcra Hukuk Mahkemesi'nin 2014/176 esas sayılı dosyası ile yapılan yargılama sonucunda çekin altındaki imzanın davacının elinin ürünü olmadığı tespit edilmiştir. İcra Hukuk Mahkemesindeki imzaya itiraz davasında senetteki imzaların davacıya ait olmadığının sonradan belirlenmiş olması yapılan haczin haksız olduğunu göstermez. Ayrıca davalının, kendisinden önceki cirantanın attığı imzanın sıhhatini araştırma yükümlülüğü de yoktur. Dolayısıyla davalı, atılan imzanın sahte olduğunu bilebilecek durumda değildir. Şu halde, davalının kötüniyetli ve kusurlu olduğundan bahsedilemez. Bu sebeple mahkemece, manevi tazminat isteminin reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçe ile kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş kararın bozulması gerekmiştir.


SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarda gösterilen sebeplerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istenmesi halinde iadesine, 02.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.



 

[1] İcra ve İflas Hukuku Temel Bilgiler 16. Bası Pekcanıtez/Atalay/Özekes sf : 229 [2] 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu madde: 258/2 [3] TBK Md: 49 “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür” diyerek kusur sorumluluğunu işlemektedir. [4] Bkz. Prof. B. Kuru, İcra ve İflas Hukuku, Ankara, 1993, Cilt 3, Sh.2583 v.d [5] Yargıtay 4. Hukuk Dairesi E.2015/9517, K.2016/11199

836 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page